David Harvey bir üniversite profesörü ve kendisini Marksist olarak tanımlayan bir coğrafyacıdır. Kapital hakkındaki video konferansları dizisi, 2008 krizinin ardından yeni nesil gençlerin Marksizme ilgi duymasıyla yüz binlerce kişi tarafından izlendi. Bu nedenle, kapitalizmin devrimci olarak yıkılmasına karşı olduğu yönündeki son açıklaması, mantıksal olarak oldukça karışıklık yarattı.
Harvey'nin fikirlerinden hareketle yapılabilecek pek çok eleştirel yorum var.Örneğin, onun “mülksüzleştirme yoluyla birikim” teorisinde hem teorik açıdan hem de pratik sonuçları bakımından pek çok kusur bulunmaktadır. Kapital üzerine verdiği dersler genellikle düzgün, temel bir giriş niteliğindedir, ancak aynı zamanda bazı ciddi hatalar da içermektedir. Ancak bu makalede, onun bu görüşünü açık ve net bir şekilde ortaya koyduğunu düşünmediğim ve aynı zamanda yorumlarının akademisyenlerin ve reformistlerin de ortak paylaştığı bir sorunu ortaya koyduğu için, onun devrime karşı yaptığı en son yorumları üzerinde duracağım.
Reformist Harvey
Marksizm sadece akademik bir çaba veya bir analiz aracı değildir. Marx, Feuerbach Üzerine Tezler'de net bir şekilde ifade ettiği gibi, dünyayı değiştirmek için onu analiz etmeye ve anlamaya koyuldu. Marx'a göre devrimci pratik, isteğe bağlı bir eklenti değil, siyasi faaliyetinin temel bir parçası, analizinin sonucu ve nedeniydi.Weydemeyer'e yazdığı mektupta şunları söylüyordu:
“... kendime, modern toplumdaki sınıfların varlığını veya aralarındaki mücadeleyi keşfettiğim için hiçbir borç atfedilmemelidir. Benden çok önce burjuva tarihçileri, bu sınıf mücadelesinin tarihsel gelişimini ortaya koymuş ve burjuva iktisatçıları, sınıfların ekonomi kritiğini anlatmışlardı. Yaptığım yeni şey, şunu kanıtlamaktı: (1) sınıfların varlığı, üretimin gelişmesinde yalnızca belirli tarihsel aşamalarla bağlantılıdır(historische Entwicklungsphasen der Production), (2) sınıf mücadelesi zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne yol açar, (3) bu diktatörlüğün kendisi yalnızca tüm sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişi oluşturur”(Marx'tan J. Weydemeyer'e, New York, 5 Mart 1852).
Peki Harvey devrim hakkında ne dedi ve bunu hangi bağlamda söyledi? Yorumlar, Aralık 2019'da, o dönemde Ekvador, Şili, Lübnan vb.'de meydana gelen devrimci ayaklanmaları konu alan "Küresel Çalkantı" (Global Unrest) adlı "Anti-kapitalist Kütüphane"nin (Anti-Capitalist Chronicles) bir bölümünde yapıldı.. Videonun tamamı ve Harvey'nin konuşmasının dökümü çevrimiçi olarak mevcuttur. Tamamını izlemek sosyal medyada dolaşan kısa parçaları kullanmaktan her zaman daha iyidir. Onun görüşlerini çarpıtma ya da yanlış yorumlama olasılığı olmaması için uzun uzun alıntı yapacağım.
Konuşmasının doğru olan ve hemfikir olabileceğimiz iki temel önermesi var. Her şeyden önce, o dönemde dünya çapında bir protesto hareketi patlamasına tanık oluyorduk. "Yani duruma bakıyorsunuz ve iyi diyorsunuz, burada küresel seviyede gördüğümüz şey .çeşitli türden kitlesel protestoların gerçekleşmekte olduğudur. " Bu hareketlerin önemli bir kesişiminin isyancı özelliklere sahip olmaları olduğunu iddia ediyorum, ancak şu an için bunun yalnızca şu veya bu ülkede münferit bir fenomen olmadığı konusunda hemfikir olarak kalalım. Harvey, ilk olarak Şili'deki ayaklanmayla başlıyor, ardından Ekim 2019'da Ekvador'daki ayaklanmadan ve sırasıyla Lübnan, Irak ve Fransa'daki Sarı Yelekliler hareketinden bahsediyor.
Tuhaf bir şekilde Bolivya'daki darbeyi de listeye ekliyor:
“Eş zamanlı olarak, oldukça farklı bir yönde Bolivya'da bir çalkantı yaşandı ve bir seçim olmuştu. Başkan Morales'in gerçekte söylediği kadar çok oy almadığına dair yaygın bir şüphe vardı. Gördüğümüz şey, bir bakıma sağcı bir kitle gösterisiydi. Başkan ve kabinesi ülkeyi terk etmek ve Meksika’dan sığınma talebinde bulunmak zorunda kaldılar. Böylelikle yine sokaklarda kitlesel hareketler, birbiriyle çatışan gruplar var.”
Dolayısıyla hareketin “farklı bir yönde” olduğunu ve bunun “sağcı bir kitle gösterisi” olduğunu kabul ederken, kritik noktayı gözden kaçırıyor: Evo Morales'in hükümeti, ordunun televizyona çıkıp ona ültimatom verdiği bir darbeyle devrildi. Bu küçük bir ayrıntı değil ve kesinlikle hiçbir Marksist, devrimci hareketlerle karşı-devrimci hareketleri aynı kategoriye koymaz ve sanki aynı sebepleri varmış gibi onları birlikte analiz etmeye çalışmaz.
Yine de devam edelim. Harvey ile hemfikir olabileceğimiz ikinci nokta, sorunun neoliberalizm değil, kapitalizmin kendisi olduğunu söylemesidir:
“Bu ekonomik temel hakkında düşünmenin iki yolu vardır. Birincisi, bu, genel olarak neoliberalizm olarak adlandırdığımız belirli bir sermaye birikim biçimi sorunu, kapitalizmin özel bir biçiminin sorunudur - sorun kapitalizmin kendisi değil, kapitalizmin neoliberal biçimidir... duruma böyle bakma yolu da vardır. Ben bu görüşe katılmıyorum.”
Bunun yerine, görüşünün şöyle olduğunu söylüyor:
“... ekonomik sistem, ekonomik model çalışmıyor ve bu ekonomik model kapitalizmin modelidir. Bu nedenle, aslında gerçekte, çok ciddi türden bir sorun olduğu iddiasını kabul ediyorum. Artık giderek bunun farkına varıyoruz. Bunun bilincine vardık.”
Şu ana kadar, çok iyi.
Sorunun kapitalizmin kendisinde olduğunu ve dünyadaki bu protesto hareketlerini yönlendiren şeyin bu olduğunu tespit ettikten sonra, öncülüyle çelişerek, kapitalizmin ortadan kaldırılması gerektiği fikrine karşı uyarıda bulunuyor. Kullandığı argümanlar hiçbir anlam ifade etmiyor ve gerçeklere dayanmıyor.
Bakalım:
“... sorunun diğer kısmı şudur: Marx'ın zamanında kapitalizmin ani bir çöküşü olsaydı, dünyadaki çoğu insan kendini besleyebilir ve yeniden üretebilirdi. Çünkü çoğu insan kendi yerel bölgelerinde yaşamak için ihtiyaç duydukları türden şeylerle kendi kendine yeter haldeydi - başka bir deyişle, insanlar küresel ekonomide olup bitenlerden bağımsız olarak sofralarına yiyecek koyabiliyorlardı. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki çoğu insan, ancak elbette giderek artan bir şekilde Avrupa'da ve Japonya'da ve şimdi yine giderek artan bir şekilde Çin, Hindistan ve Endonezya'da ve hatta her yerdeki insanlar, sermaye dolaşımından elde edilecek gıdanın kendilerine ulaştırılmasına tamamen bağımlı hale geliyorlar. Marx'ın zamanında bu doğru olmazdı ama şimdi bu, dünya insanlarının muhtemelen yaklaşık yüzde 70'inin veya belki de yüzde 80'inin en ufak üretkenlikleri için gerekecek yakıtı sağlamak ve günlük yaşamlarındaki ihtiyaçlarını tekrar yeniden üretebilecekleri gıda arzını sağlamak için sermaye dolaşımına bağımlı olduğu bir durum yarattı.”
Bu, gerçekte hiçbir temeli olmayan, devrime karşı olarak ortaya atılmış inanması güç bir argümandır! Pek çok açıdan yanlıştır. Her şeyden önce, Marx'ın zamanındaki işçiler de geçim araçlarını kapitalist piyasadan elde ettiler. Bir ücret karşılığında çalıştılar ve sonra yiyecek almak için dükkanlara gittiler. Aynı şimdiki gibi. 1850'lerde arka bahçelerinin sonunda küçük bir sebze bahçesi olan bazı işçiler olabilir (kesinlikle o zamanın büyük sanayi şehirlerindeki gecekondu işçi sınıfı mahallelerinde değil), ama bu, o zamanlar bir devrimi benzersiz bir şekilde mümkün kılan bir faktör değildir.
Bugün, "dünya nüfusunun %70 ila 80'inin gıda ve temel ihtiyaçlar için sermaye dolaşımına bağımlı olması,” bir devrim olasılığıyla ilgili olarak kesinlikle olumlu bir faktördür! Bu, dünya köylülüğünün büyük ölçüde değişim geçirdiği ve geçimlik tarımın yerini büyük oranda büyük ölçekli kapitalist çiftçiliğin aldığı anlamına gelir. Bu, işçi sınıfının toplumdaki özgül ağırlığının hiç bu kadar büyük olmadığı anlamına gelir. Marx, kapitalizmde işçi sınıfının tek devrimci sınıf olduğunu açıklar. Sayıca artması ve potansiyel gücü, sosyalist bir devrim olasılığı açısından kesinlikle olumludur, bu durum ise Harvey'in tamamen habersiz olduğu bir şeydir.
Ayrıca, Harvey'in görüşüne göre tüm üretimin duracağı düşünülen “kapitalizmin ani çöküşü” fikrinin bir devrimle hiçbir ilgisi yoktur. Sosyalist bir devrim, işçilerin siyasi iktidarı ele geçirmesi ve onunla birlikte üretim araçlarının kontrolünü ve mülkiyetini eline almasıdır. Bu daha sonra toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için işçilerin kendileri tarafından demokratik bir üretim planı aracılığıyla yeniden düzenlenir.
Kapitalizm: başarısız olamayacak kadar büyük mü?
Harvey, bir devrimi tüm üretken faaliyetlerin aniden durmasıyla eşit tutmakta ısrar ediyor, bu bir felaket olurdu:
"Yani bu, sanırım, gerçekten şu şekilde özetleyebileceğim bir durum: Şu anda bu sermaye batamayacak kadar büyük. Sermaye akışını durduracağımız bir durumu tasavvur edemeyiz, çünkü sermaye akışını durdurursak, dünya nüfusunun yüzde 80'i anında açlıktan ölür, eylemsiz kalır, kendini verimli bir şekilde yeniden üretemez hale gelir.”
Bu, akademisyenlerin işçi sınıfının yaratıcı gücünü anlamaktaki acizliğinin apaçık bir örneğidir. Son 100 yıldaki devrimlerin üstünkörü bir analizi, Harvey'nin tahminlerinin tam tersini gösteriyor. Herhangi bir büyük devrimci gelişme, işçi sınıfının, kapitalist sınıfın gücüne meydan okurken fabrikaların yönetimini, gıda üretimini vb. kendi başına devralmaya doğru nasıl ilerlediğini gösterir. 1971-73'teki Şili devrimi sırasında, gerici kamyon sahiplerinin tedarik zincirini kitlemesiyle karşı karşıya kalan işçi sınıfı mahalleleri, gıda dağıtımını sağlamak için Juntas de Abastecimiento Popular'ı (Halk Tedarik Komiteleri) kurdu. İspanyol Devrimi sırasında, kapitalistler faşist saflara kaçarken, işçi sınıfı örgütleri fabrikaların yönetimini devraldı, arazileri bölüştürdü ve gıda dağıtımını örgütledi. Mayıs 1968'deki Fransız genel grevinde, 10 milyon işçi greve gittiğinde ve fabrikaları işgal ettiğinde, köylü üreticiler, şehirlerin iaşesini işçi komitelerinin kontrolü altında örgütlediler. Venezuela'da, 2002-03 patronlar lokavtının üstesinden gelinmesini, petrol şirketinin tesislerini devralan ve kendi kontrolleri altında yöneten işçilerin eylemlerinin yaygın bir fabrika devralma ve işçi denetimi hareketini gerçekleştirmeleri sağladı. . Bunların hepsi, işçi sınıfının toplumu dönüştürmek için harekete geçtiğinde örgütlenmesinin yaratıcı güçlerinin örnekleridir.
Ne demek istediğine dair hiçbir şüphe kalmaması için Harvey bunu daha da açıklıyor. Ona göre kapitalizmi yıkmak ve yeni bir toplum inşa etmek eski moda bir fantezidir:
“Yani sermaye birikimine yönelik herhangi bir tür sürekli saldırıyı göze alamayız. Öyleyse, sahip olabileceğiniz türden bir fantezi – sosyalistler veya komünistler vb. 1850'de elde edilebilir, ki bu pekala, tamam, bu kapitalist sistemi yok edebiliriz ve tamamen farklı bir şey inşa edebiliriz – fakat şu an imkansız. Sermaye dolaşımını hareket halinde tutmalıyız, işleri devam ettirmeliyiz, çünkü bunu yapmazsak, dediğim gibi, neredeyse hepimizin açlıktan öleceği bir durumla karşı karşıya kalırız. ”
İşte tam da böyle. Kapitalizm yürümüyor, kabul ediyor ama aynı zamanda yok edilemez diyor. Akademik Marksizmin vardığı sonuç budur. En azından Harvey, tüm sonuçları kendi yaklaşımından çıkaracak kadar dürüst. Kapitalizm yok edilemiyorsa, geriye kalan tek şey onu reforme etmeyi denemektir:
"Bu, genel olarak sermayenin başarısız olamayacak kadar büyük olduğu anlamına gelir. O çok baskın ve başarısız olmasına izin vermememiz bizim için çok gerekli. Onu desteklemek, yeniden organize etmek için biraz zaman harcamamız ve belki de çok yavaş bir şekilde ve zaman içinde farklı bir konfigürasyona kaydırmamız gerekiyor. Ancak bu kapitalist ekonomik sistemin devrimci bir şekilde yıkılması, şu anda akıllıca bir şey değil. Olmayacak, olamaz ve olmayacağından emin olmalıyız. ”
Harvey kapitalizm yanlısı bir eleştirmen değil, kapitalizmi eleştiren onlarca metin yazdı, neden sömürücü olduğunu ve toplumun çoğunluğu için yararlı olmadığını açıklayan çok sayıda konferans verdi. Ancak günün sonunda, onun devrimci bir şekilde devrilmesine kesinlikle karşıdır ve argümanı, kapitalist sistemin bizim tarafımızdan desteklenmesi (!) gerektiğidir (sanırım soldan veya işçi hareketinden bahsediyor) ve nazikçe “farklı bir konfigürasyona” doğru ilerlememiz gerektiğini belirtiyor.
Onun baştan sona reformist yaklaşımı, son sözlerinde açıkça ortaya çıkıyor:
“... bu nedenle, benim isteyeceğim türden bir sosyalist program veya anti-kapitalist bir program, bu kapitalist sistemi, aynı zamanda hayatta kalamayacak kadar canavarca olmasını önleyecek şekilde yönetmeye çalışmakla ilgili bir programdır. Kapitalist sistemi kârlılığa giderek daha az bağımlı hale gelecek ve kullanım değerlerini dünya nüfusunun tümüne ulaştıracak şekilde giderek daha fazla örgütlenecek şekilde organize edilmeli - böylece dünya nüfusu barış ve huzur içinde yeniden üretilebilsin.”
David Harvey'in savunduğu şey şu, kapitalizmin reforme edilebileceği, dahası, kâr peşinde koşmak yerine nüfusa kullanım değerleri (!) sunacak şekilde reforme edilebileceği şeklindeki tamamen ütopik bir fikirdir. Açıkçası, Harvey Kapital okumalarından hiçbir şey öğrenememiş ve onun kapitalizme hatta sınıf mücadelesine ilişkin kesinlikle Marksist bir yaklaşımı yok. Kapitalizm, tam da amansız kâr arayışına dayanır. Kapitalistler, kullanım değerleri üretmekle ilgilenmezler, bunun yerine, kâr elde edebilmek ve sürekli büyüyen bir ölçekte sermayeyi yeniden üretebilmek için değerleri mübadele ederler. Kapitalist sistem, tıpkı etçil bir yırtıcıyı vejeteryan olmak için "yönlendiremeyeceğimiz" ve deneyen herkesin kısa süre sonra yem olacağı gibi reforme edilip "yönlendirilemez". Harvey, egemen sınıf içinden bir tür "paydaş kapitalizmi" gerektiğini savunanları haklı olarak eleştirdi, ancak sonuçta onun önerisi bu görüşün tamamen aynısı.
Daha da kötüsü, kapitalizmi yönlendirmenin, şu anda sahip olduğumuz "patlamalar" dünyasından farklı olarak, "barış ve sükunet" dünyası yaratacağını söylüyor. Bir devrimin gerekliliğini ve olasılığını reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda birkaç ay önce Şili ve Ekvador'dakiler gibi devrimci hareketleri "barış ve sükuneti" bozan can sıkıcı "patlamalar" olarak görüyor.
David Harvey'in geçmişte devrime karşı olan fikirlerini bu kadar net bir şekilde ifade ettiğini düşünmüyorum, ancak bu konuşmadaki fikirler gökten inmedi ve tüm genel yaklaşımının sonucuydu. Leo Panitch ile yaptığı bir röportajda “İmkansız Reform ve Olasılıksız Devrim”den bahsetti. Şimdi ise devrime karşı çıkıyor ve yavaş, kontrollü reformu savunuyor.
“Klasik işçi sınıfı artık yok” ya da “neoliberalizm aklımızı fethetti” gibi fikirleri temel alıyor ve bu nedenle gözünün önünde olup biteni tam olarak göremiyor. Ekim-Kasım 2019'da Şili ve Ekvador'daki ayaklanmalar, bir yandan kapitalizmin kendi temel taleplerini bile garanti altına alamayan krizini gösterdi; ve diğer yanda, harekete geçen işçilerin muazzam gücünü de gösterdi.
Her iki durumda da, dev, isyancı hareketler egemen sınıfın gücüne meydan okudu ve en azından embriyonik biçimde, ikili bir iktidar durumunun unsurlarını ortaya çıkardı. Ekvador'daki Halk Meclisi ve Yerli Muhafızlar, Cabildos Abiertos (kitlesel mahalle meclisleri) ve Şili'deki Primera Linea savunma komiteleri, yeni bir toplumun ve yeni bir kurumsallığın yani işçi sınıfı iktidarının başlangıç biçimleri olarak ortaya çıktılar.
Doğru, bu hareketler zaferle sonuçlanmadı. İşçi sınıfı iktidara gelmedi. Kapitalizm başarıyla devrilmedi. Bu, David Harvey'in işaret ettiği nedenlerden dolayı değildi. Bunun nedeni "kapitalizmin yıkılamayacak kadar büyük" olması ve "devrimin imkansızlığı" değildi. Eksik olan, hareket içinde çoğunluğu elde edebilecek ve onu zafere taşıyabilecek Marksist bir liderlikti. Bu, Ekvator'da, Şili'de ve başka yerlerde inşa edilmeye devam ediliyor. Bu, Marx ve diğer Marksistlerin fikirlerinin ciddiyetle incelenmesi temelinde inşa edilecektir. David Harvey ve onun reformist, bozguncu, morali bozulmuş akademik acizliğinin maalesef bu görevde hiçbir yardımı olmayacak.
Hem 'Akademik Marksist’ olup hem de Marksist olamazsınız
Jacobin dergisindeki bir röportajda kendisine doğrudan Marksist olup olmadığı sorulduğunda Harvey şu şekilde cevap verir:
"Birkaç yüksek lisans öğrencisine belki de Marx'ı okumamız gerektiğini söyledim. Böylece Marx'ı okumaya başladım ve onu gitgide daha güncel buldum. Bu bir bakıma siyasi bir tercihten çok entelektüel bir tercihti. Ama birkaç kez Marx'tan olumlu bir şekilde alıntı yaptıktan sonra, insanlar çok geçmeden benim bir Marksist olduğumu söylediler. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum ama kısa bir süre sonra inkar etmekten vazgeçtim ve 'Pekala, eğer ben bir Marksistsem, Marksistim ama ne anlama geldiğini bilmiyorum' dedim - ve hala ne anlama geldiğini bilmiyorum.”
Bunu adlandırması güç, ama Marksizm olmadığı kesin. Marksizm sadece sermayenin bir eleştirisi değildir, Marksizm kapitalizmi devirmek için devrimci bir doktrindir.
Lenin'in Devlet ve Devrim'de dediği gibi:
"Marx'ın teorisine şu anda olanlar, tarih boyunca, kurtuluş için savaşan devrimci düşünürlerin ve ezilen sınıfların liderlerinin teorilerinin başına defalarca geldi. Büyük devrimcilerin yaşamı boyunca, ezen sınıflar sürekli olarak onların peşini bırakmadı, teorilerini en vahşi kötülükle, en şiddetli nefretle ve en vicdansız yalan ve iftiralarla onların mücalelerine karşı koydu. Büyük devrimcilerin ölümlerinden sonra, onları zararsız ikonlara dönüştürmeye, deyim yerindeyse aziz ilan etmeye ve ezilen sınıfların 'tesellisi' için ve onları kandırmak amacıyla isimlerini bir dereceye kadar kutsallaştırmaya çalışırken, aynı zamanda devrimci teorinin özünü çalıyor, devrimci keskinliğini köreltiyor ve bayağılaştırıyorlar. Bugün, işçi hareketi içindeki burjuvazi ve oportünistler, Marksizm'in bu şekilde yönlendirilmesinde hemfikirdirler. Bu teorinin devrimci yanını, devrimci ruhunu atlıyorlar, karartıyorlar ya da çarpıtıyorlar.”
Marx'ın gerçek devrimci doktrinine sahip çıkalım!